5 Eylül 2011 Pazartesi

Oradan Buradan

İtiraf:
Ben bu blog işini beceremiyorum artık kabul etmem lazım.

Dubai:
Sevdik ailecek. Bir İzmir değil belki ama İzmit'i aratmıyor en azından. Bir de aileden, arkadaşlardan ayrı kalmasaydık çok nefis olacaktı.

Duru:
Çok sevgi dolu bu aralar, bol bol sarılıyor, öpüyor. Babaya düştü. Baba mest tabi :) Fiziksel olarak çok gelişti. Her yere tırmanıyor, koşuyor, kollukla yüzüyor. Boyu da uzadı ama kilo aynı, 13 kiloda takıldık kaldık. Konuşması geri mi acaba diye endişe ediyorum. 30 - 40 kelime biliyor. Basit 3 kelimeli cümleler kuruyor. ("Anne gel kacaa(kucak)") Ama genellikle tek kelime ile anlatıyor derdini. ("Git, gel, bitti, al, ver, mama.. gibi)

Ben:
Dukan diyetine başladım. Yaklaşık 2 ayda 10 kilo verdim. Hedefim toplam 30 kilo. Doğum günümde 40 beden olmayı, seneye yaza minicik bir bikini giymeyi hayal ediyorum.


23 Mart 2011 Çarşamba

Televizyon ve Vicdan Azabı

Endişeli ve huzursuzum.

Çok kararlı başladığım halde Duru'yu 2 yaşına kadar televizyondan korumayı başaramadım. O öyle yaptı bu böyle yaptı konusuna girmek istemiyorum, olan oldu... Duru artık TV'nin son derece farkında; istiyor, istediğinde açmayınca huysuzlanıyor, inatlaşıyor. Mümkün olduğu sürece dikkatini dağıtmaya, unutturmaya çalışıyorum ama gene de gün içerisinde bir kaç saat televizyona maruz kalıyor. Direkt izlemese bile o açıkken oyun oynuyor, kapandığını fark ettiğinde tepki gösteriyor, kumanda ortalıkta kaldıysa kendi açıyor.

Bu noktada işte kendimle çelişmeye başlıyorum. Bazen onun huysuzluğuyla, inadıyla mücadele etmektense TV'yi açmak kolayıma geliyor. Bir taraftan içim içimi yiyor ama tüm gün Duru'nun peşinden koşuşturmaktansa arada onun televizyon karşısında oyalandığı, sakin sessiz oynadığı zamanları kendime ayırmak daha kolayıma geliyor.

(Bu blog yazısı tam da böyle bir anda yazılıyor ne yazık ki...)

Yanımda annemin, ya da bir yardımcının bulunmayışının bu duruma etkisi büyük biliyorum. Tüm gün Duru'yla ve evle ilgilenmek "zorunda" olmak, kendimle ilgili hiç bir şey yapamamak çok zoruma gidiyor. Hayatım kontrolümün dışında geçip gittiğini hissediyorum. Çalışıyor olsam ya da çalışmak istediğimde sorun yaşamayacağım kadar bir iş deneyimim olsa o zaman belki şimdi hissettiğim endişelerin hiç birini hiç hissetmeyeceğim. Bu, "durumumu değiştirme gücüne sahip olmama" hissi beni kötü etkiliyor. İsteksiz ve mutsuz oluyorum.

Konuya dönecek olursak, bu ruh halim yüzünden Duru'yu TV'den uzak tutmak için gereken çabayı gösterecek gücü ve sabrı kendimde bulamıyorum.

Ama bir taraftan da zaman içerisinde çocuktaki değişimleri görüyorum.
Bir süredir oyun kurma, kendi başına oyalanma süreleri ciddi miktarda azaldı. Oyuncaklarıyla daha az oynuyor. Renkli halkaları, shape sorter'ı öyle bir kenarda yatıyor. Ahşap küpleriyle kule dikmektense benim onu heveslendirmek için yaptığım kuleleri yıkmayı tercih ediyor. Bu oyuncaklarla ilgili becerilerinin yavaş yavaş gelişmesi lazım ama ilgilenmediği için gelişmiyor. Yaşıtları arasında artık ciddi ciddi konuşarak derdini anlatmaya başlamış olanlar var. Duru daha 10 - 12 kelime söylüyor.

BİLİYORUM: Her çocuğun gelişimi farklı!
Çocuğumu başka çocuklarla karşılaştırma hatasına düşmek istemiyorum.
Ama "ya hepsi televizyon yüzündense" düşüncesi, kendi sıkıntılarım yüzünden çocuğumun gelişimini, hatta belki geleceğini etkilediğim endişesi sürekli içimi kemiriyor.

Bir de ben böyle kendimi paralarken,
bu çocuğu bu kadar seven, düşüp de "ıh" dedi mi delirecek gibi olan bunca insan çocuğun gelişimini, geleceğini nasıl oluyor da bu kadar az düşünebiliyor aklım almıyor.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Dubai


Beş yılı geçen evliliğimiz boyunca üç kuruş biriktirmeyi bırak, borçtan bile kurtulmayı beceremeyen bir çift olarak, tam da "N'olcek bu halimiz" kafasına girmişken, koca kişisinin karşısına çok iyi bir iş imkanı çıktı.
Büyük bir aksilik çıkmazsa, önümüzdeki bir kaç ay içerisinde Dubai'ye yerleşiyoruz.

Aslında ilk duyduğumda accayip heyecanlanmıştım ama sıkıntılı bir "oldu - olmadı - oldu - olmadı" süreci geçirdikten sonra artık heyecan kalmadı. Şimdi daha çok yapılacak işleri düşünüyorum.


Timeline şu şekilde olacak gibi görünüyor:
  • Önümüzdeki hafta babanın ve bizim oturma izinlerimiz için evraklar, pasaportlar vs ayarlanacak. (Bu yazıya 2 hafta önce başlayıp hatunun haylazlıkları yüzünden bitiremediğim için bu kısım DONE) (Ha bir de en büyük hayali dünyayı görmek olan benim, en sonunda *28 yaşında* bir pasaportum oldu, dünya için küçük benim için büyük bir adım:))
  • Mart sonunda babanın ihbar süresi dolacak, işinden ayrılıp Dubai'ye gidecek.
  • İki ay kadar hem çalışacak hem de kalacağımız evi ayarlayacak. (Nasıl yapacak acaba çalışırken onca işi?!?)
  • Burada borçlar ödenecek, kartlar, telefon, internet vs kapatılacak.
  • Eşyalar toparlanacak, ayıklanacak, kutulanacak.
  • Mobilyalar sökülecek, paketlenecek.
  • Gereksiz her şey verilecek, geri kalanlar toparlanıp İzmir'e, yazlığın bodrum katına depolanacak.
  • İki aydan sonra yani mayıs sonuna doğru biz de gidip yeni evimize yerleşeceğiz.
Yazması kolay ama ne yalan söyleyeyim özellikle buradaki işlerden çok korkuyorum. Bir de bütün hayatımızı 3 - 5 valize nasıl sıkıştıracağız da gideceğiz hiç bilemiyorum.

Böyle durumlarda strese girdiğimde kendimi teskin edebilmek için sadece bir sonraki adımı düşünmeye çalışıyorum, genellikle işe yarıyor:)




13 Ocak 2011 Perşembe

Duru Sözlüğü

Henüz pek zayıf ama geliştikçe tarihleriyle birlikte güncellerim diyorum:)

A :
Anneee / Anniii = Anne (bazen de baba)
Abe = Abi
Atti = Attım
Ah = Al (11.03.11)

B:
Bi-bi-bi = Bir-bir-bir (oyun)
Bu = Bu (işaret ederek)
Baba (11.03.11)

Ç:
Çiçe = Çiçek

D:
De / Del = Gel
Di = Kedi
Dede / Dedi = dede

E:
Emmi / Emm = Süt / Su

G:
Ge = Gel

M:
Mama / Mami = Yemek
Meme = Emzik

N:
Nene = Anne dışındaki bütün kadınlar
Num num num = Yemeği çok beğendim manasında bir neşe sesi (11.03.11)

K:
Kadi = Kedi (11.03.11)

V:
Ve = Ver (11.03.11)

11 Ocak 2011 Salı

Bu Evde Güzel Şeyler de Oluyor!

Ne zaman sıkılsam bunalsam burayı açıp yazıyorum da yazıyorum, rahatlıyorum. Ama iş güzel şeyleri yazmaya geldi mi "Amaaan, yazarım bir ara yaa!" deyip hep erteliyorum.

O yüzden şimdi, hazır günün en kötü olayını da aradan çıkarmışken gelelim güzelliklere..

Bir haftadır kızım ufak ufak yürüme çalışmalarına başladı.

Önce -tam hangi gün hatırlamıyorum, eşek kafam! - iki koltuk arasını tutunmadan iki adımda geçti. Pazar günü koltuğun kenarında ayakta dururken bana doğru 3 - 4 adım attı ve baktı ki biz bu işe çok seviniyoruz bunu oyuna çevirip tekrarlamaya başladı. Doğru mu yaptık bilmiyorum ama alkışlayarak onu teşvik etmeye çalıştık her seferinde. Şimdi hanım kızımız da bir kaç adım atıp oturduktan sonra kendi kendini alkışlıyor. En son dün sehpanın kenarından odanın ortasına kadar yürüdü.

Hızla geliştiriyor kendisini.

Bakalım ne zaman pıtır pıtır dolaşmaya başlayacak evin içerisinde.

Terelelli Pictures

Bunu buraya yazmam ne kadar doğru bilmiyorum ama bir şekilde içimdekileri dökmem gerekiyor.

Bugün bir tür sinir krizi geçirdim.

Duru dünden beri hasta. Bu sabah da hastalığın getirdiği hafif huysuzluk hali vardı üzerinde.
Öğle yemeği saatini de geçirdik biraz, bir buçuk gibi oturabildik masaya.

Hastalık, tıkalı burun, uykusuzluk ve sonucunda da tabi ki daha fazla HUYSUZLUK...

Uzun uzun yazamıyorum..

Durum şuydu:
Kaşıkları üstüme atıyor, masada elinin uzandığı ne varsa sağa sola fırlatıyor. Çorbasını avuçluyor masaya, üstüne, saçlarına sürüyor. Tabağı çekiyorum bağırıyor, geri veriyorum bağırıyor. Kaşığı istiyor, bağırıyor, veriyorum, bağırıyor. Burnu akıyor, silmek için peçeteye uzanıyorum bağırıyor. Siliyorum çıldırıyor.

3- 4 kaşık yediyse yedi.

Bir noktada ipler koptu bende. Baktım kontrolü kaybetmeye başlıyorum, kalktım banyoya gittim, girerken kapısını yumrukladım. Çıktım karşı duvarı yumrukladım.

Sonra hiç bir şey olmamış gibi döndüm salona, yemekle ilgili her şeyi öbür kenara doğru çektim. Çıkarmak için anırırcasına bağırdığı önlüğü çıkarıp masanın kabasını aldım, tabakların üzerine fırlattım. Duruyu aldım sandalyesinden, götürdüm oturma odasına, yarım yamalak temizledim.

Attım yatağa.

O ağlıyor ben ağlıyorum, o ağlıyor ben ağlıyorum. Emziğini vermem lazım, yok. Oturma odasında yok, salonda yok. Bir de salonda yerde duran elektrik süpürgesine takıldım, sinirle aldım elime borusunu, yere vurdum, vurdum, vurdum... Mama kaplı yere bu sefer de plastik parçaları yayıldı.

Hala ağlıyor bu arada kız, ben de ağlıyorum..

Cidden aklımı kaçırmak üzere olduğumu hissettim o an.

Odaya döndüm. Yatağın başında duruyormuş emzik. Verdim Duru'ya, o da sinirle çıkarıp attı. Kime çektiyse artık!

Neyse, biraz daha bağırış, karşılıklı ağlaşma, sarılma sonunda az önce uyudu Duru.

Ben bu garip halimle baş başa kaldım. Başım çatlayacak gibi ağrıyor şu an. Gözlerim kıpkırmızı.

Tez ve ödevlerimin teslim tarihlerinin yaklaşması, kariyer kaygılarım, eve - Kocaeli'ye hapsolma hissi, borçlar, eşimle sorunlar bir de üstüne PMS... Bunlardan herhangi biri ya da hepsinin toplamı bahanesi olabilir mi şu halimin?

Karşımdaki sadece bir yaşında hasta, o yüzden de huysuz bir bebek. Benim bebeğim.

Kötü bir anne miyim?

Neden sinirlerimi kontrol edemiyorum?

Ya işler daha kötüye giderse?

Ne yapacağım...