13 Ocak 2011 Perşembe

Duru Sözlüğü

Henüz pek zayıf ama geliştikçe tarihleriyle birlikte güncellerim diyorum:)

A :
Anneee / Anniii = Anne (bazen de baba)
Abe = Abi
Atti = Attım
Ah = Al (11.03.11)

B:
Bi-bi-bi = Bir-bir-bir (oyun)
Bu = Bu (işaret ederek)
Baba (11.03.11)

Ç:
Çiçe = Çiçek

D:
De / Del = Gel
Di = Kedi
Dede / Dedi = dede

E:
Emmi / Emm = Süt / Su

G:
Ge = Gel

M:
Mama / Mami = Yemek
Meme = Emzik

N:
Nene = Anne dışındaki bütün kadınlar
Num num num = Yemeği çok beğendim manasında bir neşe sesi (11.03.11)

K:
Kadi = Kedi (11.03.11)

V:
Ve = Ver (11.03.11)

11 Ocak 2011 Salı

Bu Evde Güzel Şeyler de Oluyor!

Ne zaman sıkılsam bunalsam burayı açıp yazıyorum da yazıyorum, rahatlıyorum. Ama iş güzel şeyleri yazmaya geldi mi "Amaaan, yazarım bir ara yaa!" deyip hep erteliyorum.

O yüzden şimdi, hazır günün en kötü olayını da aradan çıkarmışken gelelim güzelliklere..

Bir haftadır kızım ufak ufak yürüme çalışmalarına başladı.

Önce -tam hangi gün hatırlamıyorum, eşek kafam! - iki koltuk arasını tutunmadan iki adımda geçti. Pazar günü koltuğun kenarında ayakta dururken bana doğru 3 - 4 adım attı ve baktı ki biz bu işe çok seviniyoruz bunu oyuna çevirip tekrarlamaya başladı. Doğru mu yaptık bilmiyorum ama alkışlayarak onu teşvik etmeye çalıştık her seferinde. Şimdi hanım kızımız da bir kaç adım atıp oturduktan sonra kendi kendini alkışlıyor. En son dün sehpanın kenarından odanın ortasına kadar yürüdü.

Hızla geliştiriyor kendisini.

Bakalım ne zaman pıtır pıtır dolaşmaya başlayacak evin içerisinde.

Terelelli Pictures

Bunu buraya yazmam ne kadar doğru bilmiyorum ama bir şekilde içimdekileri dökmem gerekiyor.

Bugün bir tür sinir krizi geçirdim.

Duru dünden beri hasta. Bu sabah da hastalığın getirdiği hafif huysuzluk hali vardı üzerinde.
Öğle yemeği saatini de geçirdik biraz, bir buçuk gibi oturabildik masaya.

Hastalık, tıkalı burun, uykusuzluk ve sonucunda da tabi ki daha fazla HUYSUZLUK...

Uzun uzun yazamıyorum..

Durum şuydu:
Kaşıkları üstüme atıyor, masada elinin uzandığı ne varsa sağa sola fırlatıyor. Çorbasını avuçluyor masaya, üstüne, saçlarına sürüyor. Tabağı çekiyorum bağırıyor, geri veriyorum bağırıyor. Kaşığı istiyor, bağırıyor, veriyorum, bağırıyor. Burnu akıyor, silmek için peçeteye uzanıyorum bağırıyor. Siliyorum çıldırıyor.

3- 4 kaşık yediyse yedi.

Bir noktada ipler koptu bende. Baktım kontrolü kaybetmeye başlıyorum, kalktım banyoya gittim, girerken kapısını yumrukladım. Çıktım karşı duvarı yumrukladım.

Sonra hiç bir şey olmamış gibi döndüm salona, yemekle ilgili her şeyi öbür kenara doğru çektim. Çıkarmak için anırırcasına bağırdığı önlüğü çıkarıp masanın kabasını aldım, tabakların üzerine fırlattım. Duruyu aldım sandalyesinden, götürdüm oturma odasına, yarım yamalak temizledim.

Attım yatağa.

O ağlıyor ben ağlıyorum, o ağlıyor ben ağlıyorum. Emziğini vermem lazım, yok. Oturma odasında yok, salonda yok. Bir de salonda yerde duran elektrik süpürgesine takıldım, sinirle aldım elime borusunu, yere vurdum, vurdum, vurdum... Mama kaplı yere bu sefer de plastik parçaları yayıldı.

Hala ağlıyor bu arada kız, ben de ağlıyorum..

Cidden aklımı kaçırmak üzere olduğumu hissettim o an.

Odaya döndüm. Yatağın başında duruyormuş emzik. Verdim Duru'ya, o da sinirle çıkarıp attı. Kime çektiyse artık!

Neyse, biraz daha bağırış, karşılıklı ağlaşma, sarılma sonunda az önce uyudu Duru.

Ben bu garip halimle baş başa kaldım. Başım çatlayacak gibi ağrıyor şu an. Gözlerim kıpkırmızı.

Tez ve ödevlerimin teslim tarihlerinin yaklaşması, kariyer kaygılarım, eve - Kocaeli'ye hapsolma hissi, borçlar, eşimle sorunlar bir de üstüne PMS... Bunlardan herhangi biri ya da hepsinin toplamı bahanesi olabilir mi şu halimin?

Karşımdaki sadece bir yaşında hasta, o yüzden de huysuz bir bebek. Benim bebeğim.

Kötü bir anne miyim?

Neden sinirlerimi kontrol edemiyorum?

Ya işler daha kötüye giderse?

Ne yapacağım...