22 Temmuz 2010 Perşembe

@İzmir

Gene İzmir'deyiz.

Gene çok sıcak.

Senelerdir uzak kalmanın bir sonucu olarak sıcağa direncim azalmış, artık emin oldum bu sefer.
Geldiğimden beri pelte gibi yatıyorum.

Herkes bugün ne yapalım yarın ne yapalım, sınırlı vaktimizi en iyi şekilde değerlendirelim diye planlar yaparken ben evde otursakta şuraya kıvrılıversem diye bakıyorum.

Duru kuzum, anane, dede, nene, büyük dede, Güllü teyze derken ilgiye doyuyor, bir de onun rahatlığı var tabii...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Ne Kadar Şanslısın, Çok Uslu Bir Bebeğin Var!

Bu lafı duyuyorum.
Genellikle "Benim kız/oğlan o kadarken gecede 5 kere kalkıyordu/hiç bir şey yemiyordu/sürekli ağlıyordu!" şeklinde de devam ediyor.

Evet, yemeğini iştahla yiyen, güzel uyuyan, kendi kendine oyalanabilen, çok şükür daha hastalık yüzü görmemiş, iyi huylu bir bebeğim var. Anne şımarıklığıyla kimi zaman hala şikayet de etsem durumun bu olduğunun farkındayım.

Ama hayır, bunun sadece "uslu" olmasıyla ilişkilendirilmesini, benim bu duruma gelmek için harcadığım çabanın hiçe sayılmasını kabul etmiyorum.

  • Bebeğim yemeğini iştahla yiyor çünkü en başından beri yemeği sadece yemek olarak algılaması için çaba harcadım. Ağzını açması için şaklabanlık yapmadım, önüne oyuncaklar yığıp dalgın halinden faydalanarak ağzına kaşığı tıkmadım. Asla televizyon karşısında yemek yedirmedim. Kaşığa da uzansa, çırpınsa da daha kolay yedirebilmek adına elini kolunu tutmadım. Yemek istemediğinden emin olduğum anda, normalden az da yemiş olsa, zorlamadım.

  • Bebeğim güzel uyuyor çünkü çevrenin etkisinden kurtulduğum andan itibaren bana -ya da bir başkasına- bağımlı olmaması için çaba harcadım. Benim dışımda onunla ilgilenen kim varsa uyku düzeni konusunda eğittim, yeri geldi tartıştım. Hep kendi odasında yatırdım. Önceki öğünlerinde yeterince yemişse, sadece gık dedi diye sıcak yatağından alıp beslemedim. Çok özel durumların dışında uyku saatlerinde ona huzurlu uyku koşullarını sağladım, bunun için gerekiyorsa kendi özel zevklerimden uzak kaldım.

  • Bebeğim hastalanmadı çünkü kışın bile marul gibi giydirilmesine izin vermedim. Minicik rüzgarda huylanıp kafasına şapkayı geçirmedim. Azıcık terliyor diye saat başı üstünü değiştirmedim. Vücudunun değişik koşullara alışması, bağışıklık kazanması için çaba gösterdim. Sevmesem de, sıkılsam da emzirdim. Beslenme anlamında ihtiyacımız kalmamış olmasına rağmen hala emziriyorum. İllaki şans faktörü de var bu konuda, olmadık bir virüse denk gelebilirdik, gelmedik.

  • Bebeğim kendi kendine oyalanabiliyor çünkü kucak manyağı olmaması için elimden geleni yaptım. Kendi kendine oynadığı zamanları, sırf sevesim geldi diye bölmedim. Bekledim oyunundan, ilgi gösterdiği şeyden sıkıldıktan sonra sevgimi gösterdim. Bakalım ne yapacak diye elinden oynadığı şeyi alıp bir başkasını vermedim. Oyuncaklarını özenle seçtim. Boğazına kaçabilecek, tehlikeli nesneleri uzaklaştırdım. Böylece her dakika gözümün üstünde olması gerekmedi.

  • Bebeğim seyahat halindeyken oto koltuğu/ana kucağında oturuyor çünkü asla başka bir alternatifi olmadı. Asla taviz vermedim. Ağladığında, kendini yıprattığında sağa çektim, sakinleştirdim. Enerjisini, sıkıntısını atana kadar oyaladım, öyle yola devam ettim.

O yüzden: "Aaa bebeğin ne kadar uslu!"yla başlayan cümlelere sinir oluyorum. Bebek usluysa huyu öyle, yaramazsa annesi eğitememiş bakış açısından tiksiniyorum. "Ama bak yemeyen bir çocuk da olabilirdi, şanslısın" dendiği zaman düşman düşman bakıyorum.

Kimse kusura bakmasın!

Ben kendime ayırabileceğim çok kısıtlı zamanları, nasıl daha iyi bir anne olabilirim, çocuğumu nasıl daha iyi yetiştirebilirim diye çırpınarak harcıyorum. Yeri geldiğinde eski usullerle, aile büyükleriyle zıtlaşmak zorunda kalıyorum. Ama bütün bunların da karşılığını işte bu şekilde aldığıma inanıyorum.

16 Temmuz 2010 Cuma

Blogun Adını Değiştirdim

Baktım Duru'dan çok kendi annelik mücadelemi yazıyorum, blogun adını değiştirdim. Sanki daha samimi, daha benim gibi oldu. Umarım bu hevesim devam eder. Bana ait, üzerinde emeğim olan kalıcı bir şeyler üretiyor olmaktan acayip mutluluk duyuyorum.

İlk Park Maceramız

















2 hafta kadar önce babayla evimizin yakınında bir restorana yemeğe gittik. Bahçesinde minik bir de oyun parkı vardı. Heves ettik kuzumuzu ilk kez oyuncaklara bindirdik. Pek hoşlaşmadı...

Olsun, yakında parklardan ayıramayacağımız günler de gelecek nasıl olsa...
Gene de ilk hevesimizi aldık biz :)

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Uyku, biraz uyku.. Bütün istediğimiz buydu.


Hamileliğim sırasında çok duydum:
Bu günlerinin kıymetini bil, dinlen!
Şimdi güzelce uyu, sonra ihtiyacın olacak!

Yok canım daha neler demedim ama uykuya düşkün bir insan da olmadığımdan çok önemsememiştim açıkçası. Sonra Duru geldi...


İLK 3 AY:
Duru ilk iki ay neredeyse hiç gece uykusu uyumadı. Uzun 4 - 5 saatlik uykuları vardı ama hep gündüz saatlerine denk geliyordu. Genellikle -aile büyüklerinin de tavsiyesiyle- emerek uyuyordu. Ama geceleri benim melek kızıma bir şeyler oluyor, emse de uyumuyor, uyusa da bıraktıktan hemen sonra uyanıyordu. Akşam 20:00 gibi uyanıp ertesi sabah 11:00'e kadar uyumadığı günü biliyorum, öyle diyeyim...

2. ayın sonlarına doğru kendi kendine gece 3:00 - 4:00 civarı uyumaya başladı. Hiç uyumadan geçirdiğim gecelerden sonra buna çok şükür dedim... Ama bununla birlikte artık ufak ufak çevresinin farkına varmaya başlayan kızım emerek uyumaktan tamamen vazgeçti. Yorgunluktan harap haldeki Duru'yu sakinleştirmek için evi turlarken, gezdirerek uyutma yöntemini keşfettik. Yeni alışkanlığımız bu oldu. Ben de internete bakabildiğim kısıtlı zamanlarda edindiğim yarım yamalak bilgilerden yola çıkarak, belki belirli bir şarkıyı uykuyla ilişkilendirirsek daha kolaylıkla uyur diye düşündüm, "Ali Baba'nın Çiftliği" günlerimizi başlattım. Ali Babayı, istediğimiz kadar uzatabildiğimiz için seçmiştim çünkü Duru'nun uyuması yarım saatten başlayıp bir buçuk saate kadar uzayabilen bir süreçti.

Artık Tamam!
Şöyle bir durum var, doğumdan sonra bir aptallaşıyor insan. Bilgi eksikliğinin de etkisiyle kim ne tarafa çekerse oraya gidiyorsun. Hamilelikteki "bebeğim ne durumda" merakıyla yapılan araştırmalar doğumdan sonrası için hazırlamıyor insanı. Doğumdan sonra ise ne internete ne kitaplara ayıracak vakit olmuyor.

O ilk 2 aylık dönemin sonunda anne artık biraz biraz kendini toparlamaya, yeni hayatını kabullenmeye, kendine biraz daha fazla vakit ayırmaya başlıyor. Bu sefer de artık alıştığı "anne"liği geliştirmeyi amaç ediniyor.

Bu dönemde benim de kafama dank etti ki, ne bebek nasıl uyutulur, ne ne kadar uyur doğru düzgün bir şey bilmiyorum. Yapmayacağım dediğim şeyleri bile yapmaya başlamışım (ayakta sallamak gibi). Artık tamam dedim. Hemen fırsat bulduğum bütün boşluklarda internette araştırma yapmaya başladım. İlk o zaman uyku rutini, yatakta uyuma, kendi kendine uyuma gibi kavramlardan haberdar oldum...

Bu arada birden bire benim akıllı kızım gece uyumaya karar verdi. Doğruya doğru, özel hiç bir şey yapmamıştık henüz uyku düzeni için. Bir gecede 11:00 - 12:00'de uyuyup sabah 6:00'da kalkan bir bebeğimiz oldu. Hayat kalitemizin ne kadar arttığını ancak bu durumu yaşamış aileler anlayabilir.

3 - 6 AY:
4. aya kadar "Ali Babanın Çiftliği" yöntemine devam ettik. 1 - 1 buçuk saat süren uyutma çabalarımız artık 6 kiloyu geçmiş bir bebekle birleşince kaçınılmaz olarak sırt, omuz ve eklem ağrılarıyla sonuçlanıyordu. Babayla "sen uyut" mücadelemiz bir savaşa dönüşmek üzereydi!

Peki Ya Gündüz?
"Ağlayan" bir bebekti Duru. Özellikle gündüz, kriz gibi gelen ağlamaları oluyordu. Hep kolik ya da gaz dedik. Önce 40'ı çıksın geçer dediler, sonra ilk 3 ayı atlatın geçecek dediler, 4. ayda hala devam ediyordu. Bir de gündüz uykuları hep kısa kısa oluyordu. 20 - 30 dk uyuyor uyanıyor. Bir kaç saat uyanık oturuyor sonra zar zor tekrar uyuttuğumuzda gene maksimum 45 dakika uyuyordu. Huyu böyle demek ki denildi!

Uyku sistemimizi oturttuktan sonra anladım ki, aslında kuzumun bütün o ağlamaları yorgunluktanmış...

Merhaba Tracy!
Kızım 4 aylıkken, internetten öğrenip siparişini verdiğim Tracy Hogg'un kitabı (hepsiburadanın tedarik problemi yüzünden neredeyse 1 ay gecikmeli olarak) elime ulaştı. Fırsat buldukça okudum. Okudukça aklıma yattı.

EASY sistemini devreye soktum ilk. Gerçekten de Duru doğduğundan beri kendime en çok sorduğum soru şuydu: "Peki şimdi?"
Neden bebeğim hala ağlıyor?
Doyuramadım mı?
Karnı mı ağrıyor?
Nesi var?

Daha deneyimli, kardeşi ya da ailesinde bir bebek olan anneler belki benim kadar yaşamamışlardır bu sorunu ama ben kızımın ihtiyaçlarını anlamakta cidden çok zorlanıyor, o sıkıntı çektikçe kendimi yetersiz hissediyordum. 2. aydan itibaren sütümün azalmasında yaşadığım aile içi sıkıntılar kadar, bu ne yapacağını bilemez, acemi anne endişelerimin de etkisi vardı.

Tracy'nin EASY rutini sayesinde çocuğumun bir sonraki adımda neye ihtiyacı olduğunu, neden sıkıntı çektiğini anlayabilir hale geldim ve çok rahatladım. Gene Tracy sayesinde Duru'nun gündüz uyku aralarının fazla uzun ve uyku sürelerinin kısa olduğunu öğrendim. EASY rutinini biraz oturttuktan sonra uyku olayına el atmaya karar verdim.

"Yatır Kaldır" ile ilgili deneyimlerimizi daha detaylı olarak başka bir zaman anlatacağım. Özet olarak, saatle kucakta gezerek ve ağlayarak uyuyan kızım 2 - 3 günlük bir süreçten sonra (iddia edildiği gibi ağlamaya terk etmek gibi bir durum da söz konusu değil) 10 - 15 dakika içerisinde huzurla yatağında uyumaya başladı. En geç 21:00'de yatıp sabah 7:00 - 8:00 arası bir saatte kalkmaya başladı. Gündüz uykularımız 1 buçuk - 2 saate kadar uzadı. Yemek düzenimiz, saatlerimiz oturdu. Bir anda huzurlu, mutlu, iştahlı bir bebek annesi oluverdim.

Ve 6+ :
Durunun 8. ayını doldurmasına 10 gün kaldı. Kuzum hala 2 uzun gündüz uykusu, bir akşamüstü kestirmesi ve deliksiz gece uykusu uyuyor. Geçen 4 ay içerisinde gece uyanmaları atlattık. Misafir olduğumuz evlerde, yolculuklarda düzenimiz bozuldu, düzeldi.

Şimdi o ilk ayları -sanırım uykusuzluktan dolayı- hayal meyal hatırlıyorum. Hepsi bir şekilde geçiyor. Sonuçta bir şekilde düzene giriyor bebişlerin uykuları, biraz onlar bu dünyaya alışıyor, biraz anacıkları onlara... Biraz da profesyonel yardım ile bir kaç ay uzak kaldığımız uykulara biz kavuştuk ailece. Darısı bütün annelerin başına...